Haberler

Size   basitçe atıkların dönüştürülmesi için  yapılması gerekenleri anlatarak bu soruya cevap verebilirdik  ancak bu çok geçici bir cevap olurdu – çünkü var olana çözüm bulmak  anlık ve geçici olacaktır, bizim ise kökten bir değişime , bir seferberliğe ihtiyacımız var.

Herşey bireylerin  farkındalıklarının artması ve bu sayede  kendi yarattıkları atıkları azaltmaya başlaması ile başlayacak. Dikkat ederseniz ev içinde atığı yaratan biz bireyleriz, sokağa çıktığımızda , restaurantlara gittiğimizde, pikniklerde, buluşmalarda, bayramlarda – aklınıza gelebilecek  her durumda atık yaratmaya devam eden yine biz bireyleriz.

O nedenle bireylerin önce  toplum olmanın gerekleri konusunda hassaiyet göstermeleri, sonra da kendi  eylemlerinin başkalarına ve büyük fotoğrafta çevreye, dünyaya ne kadar etki ettiğini anlamaları gerekiyor.

Bu söylendiği kadar kolay bir iş değil elbette ,  Bakanlıklar  düzeyinde  bir seferberlik gerektiriyor.

  • Milli Eğitim Bakanlığı bütün okul müfredatlarına atıklarla ilgili kapsayıcı dersler ekleyebilir ( bu dersler atıkların neler olduğunu anlatırken ayrıştırma ve dönüştürme eğitimlerini de içerebilir)

 

  • Halk Eğitim merkezleri, yerel yönetimler mahalleler bazında  eğitimler ve uygulamalar başlatabilir. Kendi etrafını dönüştüren bireyler başkalarına da örnek teşkil edecektir.

 

  • Universitelerde atık yönetimi ve dönüştürülmesi üzerine teknolojiler ve uygulamalar konulu dallar açılarak  gelecek nesilleri eğitebilirler.

Kısacası başta söylediğim gibi eğitim şart !

 

Dünyayı yok olma tehlikesi ile  yüzyüze bırakan insandan başka bir varlık değil , ve  onu iyileştirecek tek  varlık yine insan!

“ …mış gibi “  yapmak   malasef dünyaya fayda sağlamayacak, o nedenle  gelin hepimiz gerçekten bu işe eğilelim.

Sevgiler

Dönüştür Gitsin

Paylaş

Ev içinde yada  restaurantlarda en çok atık yarattığımız gıdalar  malasef sebze ve meyveler oluyor.  Atık yarattığımız meyve ve sebzeler tüketim alışkanlıkları özelinde değişiyor olmasına rağmen  alım gücünden bağımsız olarak her mutfakta hep meyve ve sebzeler atık   olma konusunda ilk sırada yer alıyor..

Dönüştür Gitsin olarak yaptığımız ölçümlendirmelerde  en çok atık  yarattığımız meyve sebzeler şöyle,

Limon ( 42% ) ,

Sivri Biber ( 32% ),

Muz ( 26% ) ,

Mandalina ( 25% ) ,

Elma ( 20% )

Şöyle kaba bir hesaplama yaptığımızda 1 kg limon satın aldığımızda ortalama 420gramını direkt çöpe atıyoruz. ( kabuk olarak). Limonun bugünki ortalama satış fiyatı 18tl/kg olduğunu düşünürsek  ortalama her bir kg için 7.tl yi çöpe atıyoruz demektir.

Oysa limon kabukları alternatif pek çok şekilde tüketilebilir. Bu sadece bir örnek . Her türlü gıdanın atık olduğunu düşünerek attığımız  kısımları  hala yenilebilir ve sağlıklı durumda olan ve  alternatif menülerle  çok  lezzetli hale getirilebileicek gıdalardır.

Sevgiler

Dönüştür Gitsin

Paylaş

Dönüştür Gitsin Eğitim ve Uygulama Merkezimizde 3 yıldır doğal yollarla tarım yapmak için permakültür uygulamaları üzerinde duruyoruz.  Merkezimizde deneyimlediğimiz yöntemleri takipçilerimiz ile paylaşarak  ortak bir fayda  sağlamaya gayret ediyoruz.

Dikim yaptığımız bitklierimizi  gıda atıklarından yapılmış bokashi kompost ile besliyoruz- bu sayede toprağın iyileşmesi ve organik madde oranının arttırılmasına katkı sağlıyoruz.Çıkan sonuçları yine takipçilerimiz ile paylaşarak  onların da benzer uygulamalar yapabilmesi  için cesaretlendirmeye çalışıyoruz.

Gıda atığı çöp değil, altın değerinde bir malzemedir- bunu  her fırsatta  uygulamalı olarak gösteriyor olmak çok ama çok önemli.

Paylaş

Yarattığımız gıda atıklarının farkında olabilmemizin en güzel yollarından biri de  kampa  gitmek olsa gerek.

Bizler de bu inançla Atıksız kamplar  yaparak hem doğa ile birlikte oluyor hem de  kamp boyunca  katılımcıların  gıda atığı yaratmadan  kamp alışverişi yapmaları , atık yaratmadan yemek pişirebilmeleri ve herşeye rağmen açığa çıkan  gıda atıklarını da doğa ile nasıl buluşturacaklarını tecrübe  ettikleri bir kamp deneyimi yaşatmaya çalışıyoruz.

Paylaş

Gıda atıkları ile ilgili farkındalık çalışmaları çerçevesinde okullar ile işbirlikleri yaparak  “Dönüştür Gitsin Gıda Atığı Farkındalık Programları”   yürütüyoruz.

En yakın zamanda    Istanbul / Vizyon Koleji ile gerçekleştirdiğimiz projeyi tamamladık. Okul Müdürü Sevgili Nazan Çakarel ile okul yönetici ve kurucusu Abdülkadir Özbek ‘ e vizyoner bakış açıları ve gıda atıkları konusundaki hassasiyetleri için  buradan da teşekkür etmek isterim.

Onların da desteği ve öğrencilerin yoğun ilgisi sayesinde okulda hem farkındalık eğitimlerini gerçekleştirdik hem de mutfaklarında açığa çıkan gıda atıklarını uygulamalaı olarak Bokashi Kompost yöntemi ile dönüştürmeyi  deneyimlediler.

Paylaş

Her işin başı eğitim der ya büyüklerimiz, gerçekten de öyle. Çok bilinçli çevrelerde  çok  eğitimli ve farkındalığı yüksek ebeveynler tarafından yetiştirilmediğiniz sürece bireylerin bu tarz konularda  kendiliğinden farkındalık sahibi olması pek olası değil.

Bu nedenle bu konuda bilgi sahibi olan hepimize birey olarak büyük görevler düşüyor.

Dönüştür Gitsin olarak -gıda atıkları veya herhangi bir atık farketmeksizin – bireylerin atıkların farkında olabilmesi için öncelikle kendi öz farkındalıklarını kazanmaları gerektiğine inanıyoruz. Bu çerçevede

“Dönüşerek Dönüştür “ adını verdiğimiz ve NewSelf Institute kurucusu , Gestalt Koçu ve Mindfulness Eğitmeni sevgili Esra Uras Bilgin ile birlikte tasarladığımız bir eğitim  programı yürütüyoruz. Bu programda bireyleri adım adım doğaya taşıyor ve sonunda da  gıda atıkları ile tanıştırıyoruz. Program sonunda bireyler hem kendilerini yeniden keşfetmiş oluyor hem de  kendilerini  çevrelerinde olan biten sorunlarla ilgilienir halde buluyorlar.

Paylaş

Dünyada ortlamada 690 milyon insanın açlıkla mücadele ediyor olması gıda atığına neden bu kadar takıntılı olduğumuzu anlatmaya yeter sanıyorum.

Yime dünya üzerinde 3 milyar insan sağlıklı beslenme şansına dahi sahip değil.

Bu ürkütücü rakamlara rağmen yenilebilir gıdalar hala çöpe gitmeye devam ediyor.

İşin en korkunç tarafı da o kadar doğal kaynak , su, enerji kullanılarak üretilen gıdaların 14% ü  satışa hiç giremeden heba oluyor.

Gıda atıklarının küresel ısınmaya olumsuz katkı sağlamasına ne demeli ! Küresel sera gazı emisyonlarının %8’ini gıda atıklarının  oluşturduğunu biliyor muydunuz?

Gördüğünüz gibi gıdaatıkları konusu bir meseledir ve  ciddiye alınması gereken  toplumsal bir meseledir.

 

Gıda Atığını Dönüştür, Geleceği Değiştir,

Dönüştür Gitsin

Paylaş

“ÇEVREN İÇİN ÖRNEK OL veya ÖRNEK OL ” eTwinning Projesine dahil okulların öğrencileri ile 10 Haziran  akşamı bir araya geldik.

 

5/6/7nci sınıflarda okuyan 11-14 yaş grubu öğrencilerle buluşmamızda

Gıda atığı yaratmamak mümkün mü? ,

Gıdaların saklama koşulları nelerdir?

Oluşan Gıda Atıklarını Nasıl Dönüştürebiliriz?

Bokashi Kompost ile Tanışma

konularında  interaktif bir eğitim gerçekleştirdik. Katılan  öğrencilerimiz  pırıl pırıl genç öğrenciler- konuyla  yakından ilgili, iyi birer gözlemci ve doğa ile dost gençlerdi.

 

Öğrenci buluşmaları bize her zaman gelecekle ilgili umut verir, bu buluşma sonrasında da hala güzel bir gelecek olabileceğine dair büyük umutla dolduk.

Eğitimin organize edilmesinde  büyük katkısı olan  Cumhuriyet Ortaokulu İngilizce Öğretmeni Sayın @meliha3370 e buradan tekrar teşekkürler!

eTwinning projeleri ile ilgili detaylı bilgi almak isterseniz @turkietwinning instagram sayfasını  ya da  https://www.etwinning.net/tr/pub/index.htm i ziyaret edebilirsiniz.

 

Gıda Atığını Dönüştür, Geleceği Değiştir .

 

Sevgiler,

Dönüştür Gitsin,

Paylaş
Avatar
Yazar : ULUÇ OZTURAN

Her arz kendi talebini mi yaratır? Yoksa her talep kendi arzını mı? Yok yok hatlar karışmadı doğru başlıktasınız J Hadi başlayalım…

Bir önceki yazımızda (14 Mart 2021 tarihli “Üretirken Tüketmek, Tüketirken Üretmek”) da kısaca değindiğimiz gibi yerleşik hayata geçişle birlikte tarımsal üretim başlamış, birçok deneme yanılmanın sonucunda tohumun, toprağın, suyun, hayvanların, iklim şartlarının önemi anlaşılmış ve o günkü ihtiyaçlar doğrultusunda üretim gerçekleşmiştir..

Zaman içerisinde nüfus artışına paralel olarak üretimde de artışlar görülmüştür. Bunun yanı sıra sanayi ve teknolojide meydana gelen gelişmeler de tarım ve hayvancılık alanında boy göstermeye başlayınca ‘Verimlilik’ odaklı bir üretim modeli benimsenmiştir. Bilimsel araştırmalarla birlikte birim alandan/birim bitkiden/birim hayvandan maksimum verim elde etme yönünde çalışmalar hız kazanmış ve üretim de bu yöne doğru iyice kaymıştır.

Kulağa gayet mantıklı gelmekle birlikte, nasılını düşündüğümüzde neyi neye tercih ettiğimizi sorgulamamıza kadar uzanabilecek önemli bir konu olduğunu görüyoruz.

Zamanında toprağının değerini bilen üreticiler, verimlilik ve kolaylık adı altında kendilerine bir mucize gibi sunulan genleriyle oynanmış tohumları, bu tohumlar için özel geliştirilmiş sözüm ona gübreleri (kimyasal zehirleri), bu kimyasallarla birlikte bitkilerine, ürünlerine ve topraklarına aşılanan hastalıklarla ve zararlılarla mücadele edebilmek için tekrar kullanmak zorunda kalacakları kimyasalları kullanmaya başlamışlar. Benzeri şeyleri hayvancılık için de söylemek ne yazık ki mümkün. Hayvan refahını ve sağlığını göz ardı eden sadece adı yem olan yemler, hastalıklarla mücadelede kullanılan kimyasallar, hayvanların doğal yaşam döngüsüne aykırı şekilde çok kısa sürede gelişmelerini sağlayan hormonlar vb. Yani toprağının ve sürüsünün değerini bilen, onlara gözü gibi bakan atalarımız ne yazık ki yerlerini, ‘Verimlilik ve Kolaycılık’ peşinde koşarken kaybettiklerini ve kaybettirdiklerini önemsemeyen yeni nesillere bırakmıştır. “Aaaah ahhhh nerede o eski domatesler…” dediğinizi duyar gibiyim J Üreticilerin dönüşümünü kısaca bu şekilde özetleyebiliriz sanırım.

Ama tam da burada bir parantez açmadan geçerek kimseye de haksızlık etmiş olmayalım.

Acaba bu dönüşüm  isteyerek  mi oldu? Yoksa mecbur mu kalındı?

Ekonomik şartlardaki zorluklar ile beraber   tarım ve hayvancılık alanında sağlanan desteklerin yetersiz kalması,  başarısız kooperatifleşmeler, ürünlerin değerinde satılamaz hale gelmesi ile çiftçinin tutunmaya çalıştığı son dal mı yoksa bu verimlilik uğruna yapılanlar? –ki bu şekliyle bile ekonomik olarak sürdürülebilirliği muamma, ekolojik olarak sürdürülemezliği bir gerçek..!!

İsterseniz şimdi bir de tüketicinin dönüşümüne bakalım. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte bilgiye ulaşmak ve doğruluğunu teyit edebilmek çok daha kolaylaştı. İnsan sağlığı üzerine yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya konulan gerçeklere bakınca, artık günlük tüketmemiz gereken protein, karbonhidrat, vitamin ve mineraller yerine, günlük ne kadar zehir tükettiğimizi hesaplar olduk maalesef. Ve dolayısıyla günümüzde gıda güvenliği konusu belki de bugüne kadar hiç olmadığı kadar sorgulanır hale geldi. Artık tüketiciler daha bilinçli ve “ZEHİR “ yemek  istemiyorlar. İmkânı olanlar bahçelerinde ve balkonlarında en azından kendi üretebildikleri kadar temiz gıdaya ulaşabilirken, maddi durumu iyi olan kimilerimiz ise ancak yüksek bedeller ödeyerek temiz gıdaya ulaşabilmekteler.

Bu arada temiz gıdanın lüks tüketim ürünü olmaktan çıkıp, her gelir seviyesinden herkese ulaşabilir olması da gerekmektedir –ki temiz gıda tüketebilmek herkesin hakkı.

Ne mutlu ki, Bilinçli tüketicilerin yanı sıra bilinçli üreticiler de çoğalmaya başladı. Güvenebileceğimiz yerel üreticilerle tanışmalı, hem sağlığımız için temiz gıda tüketmeli, hem de azınlık olan bu bilinçli üreticileri daha fazla üretmeye teşvik etmeliyiz. İşini layıkıyla yapanların yanı sıra ne yazık ki etiket tüccarlığı yapan pek çok organikçi(!) olduğunu da biliyoruz, duyuyoruz. Ve bazen de kandırılıyoruz –  “Organik bunlar oğlum/kızım, organik..!!”

Maalesef bahçe üreticiliğinde de zehir kullanımı oldukça yaygın. Tanıdığımız, bildiğimiz ve güvendiğimiz üreticilerden alışveriş yapma konusu gerçekten çok önemli.

Velhasıl toparlamak gerekirse, ekonomide her arzın kendi talebini yarattığı (Say Yasası) kabul edilse de, yaşanan gelişmelere bakınca her talebin kendi arzını yaratacağı, dayatılan her arzın kabul görmeyeceği ve dolayısıyla tüketicinin dönüşümünün, üreticinin dönüşümüne galip geleceği günler yakındır belki de, ne dersiniz?

Sağlıklı, mutlu, huzurlu ve bilinçli günler diliyorum…

Uluç Özturan

Paylaş

Her şeyin ‘An’da olduğunun fakat  ‘An’da olanın geleceği etkilediğinin farkındalığını özellikle pandemi sürecinin pekiştirmesi ile daha da yoğun olarak yaşamaya başlamıştık.

Hayat değerliydi, gelecek değerliydi, bulunduğumuz ‘An’ın içinde değerini bilmiyorsak eğer, yarın çok geç olabilirdi.

1 yıl öncesinde, köpeğimiz, kedimiz, şimdi 1,5 yaşındaki kızımız, eşim Bahadır ve bendeniz Gaye, 5 kişilik ailemiz ile İstanbul’dan Bodrum’a taşındık, bu fikri emekli olduktan sonra uygulamamaya kararlıydık çünkü elimizde sadece içinde bulunduğumuz anın garantisi vardı.

Son 1 yılda, hiç tanımadığımız, dünyanın öbür ucundaki bir insanın, tercih ettiği yemeğin ya da davranışının, dünyanın diğer ucundaki biz tarafından ne kadar önem arz ettiğinin farkına Covid-19 virüsü ile daha da vardık. Bir insanın diğer tüm insanlığı, doğayı, hayvanları iyi ya da kötü nasıl etkileyebileceğini iyice öğrendik. Bu sebeple artık sadece ben dönüşsem ne olur? Ya da sadece bizimle olmaz bu işler diyemedik.

Doğadan uzak olmanın doğamıza ters olduğuna inanan insanlardanım. Benimle aynı fikirde olan, bu konu hakkında düşünen, gelişen, birçok kişi ile ‘Dönüştür Gitsin’ oluşumu sayesinde tanıştım ve bir birey olarak neler yapabileceklerimizin hep birlikte öğrenmeye başladık. Bunun Covid-19’un insan, doğa, hayvan ve tüm tabiat için yararlı bir versiyonu olduğunu düşünüyorum. Çünkü iyi yapılan her şey bulaşıcıdır! Doğa, insan, hayvan ne için olursa olsun.

Bodrum maceramız bizim kararımızı birçok sorunla sınayarak, İstanbul’da çok kolay ulaştığımız kaynakların aslında ne kadar değerli olduğunu bizlere hatırlattı. Kanalizasyon altyapısı gibi birçok temel ihtiyaç burada yaygın bir sistem değil. Malum pis şeyleri evimizin yanındaki kuyuda topluyor ve çağırdığımız bir tanker ile kokular eşliğinde çekiliyor. Yokuştaki evimizin üst kısmındaki evlerden taşan malum atıklar bahçemize kadar gelebiliyor. Çeşmenizden akan suyun tuzlu olduğunu düşünün. Bizimki arıtma işleminden sonra eve geliyordu. Birkaç ay önce şehir şebeke suyuna kavuştuk. Yeterli basıncı yok ve birkaç ay boyunca sadece geceleri suyumuz vardı ve sadece geceleri banyo yapıp çamaşır bulaşık yıkayabildik. 1 hafta suyun kesik olduğu zamanlar yaşadık. 2 ay boyunca sadece geceleri geldiği oldu. Suyun kesik olduğu sırada bir anda sağanak başlıyor ve  – çoğu evin ortak sorunu olarak söylüyorum- çeşmenizden damla su akmıyorken çatınızdan şelale akıyor ve hayatın ironisiyle bir anda karşı karşıya kalabiliyorsunuz.

Çok kolay ulaştığımız elektrik, su, ısınma gibi temel barınma ihtiyaçlarının değerini bir kez daha anladık ve bunları daha sürdürülebilir bir hale getirmek için düşünmeye başladık.

İstanbul’a dönmeyi seçeneklerimiz arasında bulundurmuyorduk çünkü suyumuz ve elektriğimiz olmasa da, çoğu zaman kapüşonlu montlarla uyusak da, bu sorunlar çözüme ulaştırmamız gereken ve sadece aile olarak bizim değil dünyanın büyük bir kısmının sorunuydu. Zaman zaman İstanbul’a gittiğimizde arkamızda bıraktığımız evin, lüksün farkına vardık.

Bodrumdaki evimiz İstanbul’daki evimizin otoparkından bile daha soğuktu. Ama bu farkı sadece İstanbul’a gittiğimizde görüyorduk.

Her şeye rağmen hemen Bodrum’a dönmek için can atıyorduk.

Her şeye rağmen çözümlerimizi bulduk, suyumuzu taşıdık, ısınmak için şartları zorladık, parlaklığı değişen salon aydınlatmamızda yaşadık hala da yaşıyoruz. Bebeğimiz, kedimiz, köpeğimiz, eşim ve ben burada her şeye rağmen, ormandan evimizin önüne gelen yabani domuz ailesi ile birlikte çok ama çok mutluyuz. 9 tane yeni bebekleri oldu!

Düşünsenize şehirde 5 gün su yok ne yapabilirsiniz?

Elektriğiniz 5 gün olmayacak nasıl bir çözüm sağlarsınız?

Suyunuz olmadan sifonunuza nasıl su dökersiniz?

Bunlara ek olarak eviniz soğuk! Nasıl ısıtırsınız?

Hepsinin çözümü için ait olduğunuz sistemin devamlılığına güven duymak zorundasınız. Fakat  hunharca tüm yönleri ile kullandığımız sistem bir taraftan hem kendini, hem bizi hem de kendi geleceğini tüketiyor. Kalan süremiz bir insan hayatından kısa. Yani kızımız bizden sonra kıtlıkla baş başa kalacak.

Geri dönüşümü hayatımızın bir parçası haline getirmek, elektriği güneş enerjisi ile sağlamak ve su gibi kaynakların sürdürülebilir sistemler ile kullanılması, yağan yağmurdan biriken ve şehir hattından sağladığımız evdeki atık suyumuzun arıtılarak gri su kaynağı olarak kullanılması ve depolanması, gıda atıklarımızı dönüştürerek, bundan kompost yaparak bahçemizi sıvı olarak gübrelemek ve kendi bahçemizin toprağını yaratmak, plastik torba kullanmamaya özen göstermek, ev içerisinde doğa ile karışabilen temizlik ürünleri kullanmak yaptığımız ve yapmaya çalıştığımız bazı başlangıçlar bizim için…

Gıda atıklarımı ‘Dönüştür gitsin’ farkındalık oluşumu sayesinde dönüştürmeyi öğrendim, şimdi ise arı kolonilerin hızlıca tükenmesi sebebiyle belki bir miktar faydam olabileceğini düşünerek, ben ve benim gibi bu işi sadece insan ırkının devamı için, ya da çocuklarının geleceği için arı koruyuculuğu yaptığını bildiğim, dünyanın her yerinden birçok insan gibi arıcılık yapmaya başladım. İlk hedefimiz kendimizin tüketeceği kadar bal üretebilmek.

Arı kolonileri yanlış bakım, zirai ilaçlamalar, değişen iklim koşulları sebebiyle hızla tükeniyor, arıların %50 sinin tükenmesi durumunda yılda 700 bin civarında insan ölümü öngörülüyor. Her arı, her insan, her bir yaprak, görünmeyen bağlar ile birbirine yaşamsal olarak bağlı.

Onların bizi yaşatmak için çalıştığı kadar biz de onlara saygı gösterip korumalıyız.

Yakında evimizin bahçesinde de kendi kullanımımıza yetecek kadar sebze ve meyve yetiştirmeye çalışacağız.

Hikayemizi paylaşma fırsatı verdiği için Dönüştür Gitsin’e teşekkür ederim.

Sevgiyle kalın…

Avatar
Paylaş

Bülten Aboneliği

Bizden haberdar olmak için lütfen kayıt olun

    dev
    error: Content is protected !!